Ekonomik, yönetsel, hukuksal,
örgütsel ve sportif sorunlar
Türk futbolunun ayağındaki en
büyük pranga. Futbolda ve spordaki
başarısızlıklarımızın temelini oluşturan
Fair-Play yetersizliği konusunda,
üretken bilim insanı, yıllardır saha içinde
ve dışında bu konulara kafa yoran
akademisyen Recep Cengiz “Fair-Play
Nedir? Ne Değildir?” isimli bir kitap
yayımladı.
Cengiz kitabında iyi insanın nasıl
yetiştirileceğini anlatmış. “Sorumluluk
bilincini içselleştirip geliştirip aşama
kaydederek, daha da önemlisi eğitim,
kültür ve etkili iletişimle gönüllere
dokunarak” Fair-Play’i yaşamın her
alanında kullanmayı öneriyor. Tüm
sorunların temelinde insan yattığını
saptamış. O halde, öncelikle bu sorunlara
neden olan “sorunlu insanı” nasıl
“sorumlu insana” dönüştürebiliriz
arayışında Recep Hoca. Yani sisteme
zarar veren sıkıntılı ve sorunlu insan,
daha üretken, sorumlu, iyi bir insana nasıl
dönüşür arayışına girmiş kitabında.
Yenilmeyi bilmiyoruz, hazmetmeye
hiç istekli değiliz. Hal böyle olunca da
kurnazlığın esaretindeki zekâ devreye
giriyor ve “ne pahasına olursa olsun,
kazanma kültürü” makyavelizmine
düşüyoruz. İşte bu da tüm kötülüklerin,
özellikle de organize kötülüklerin anasını
oluşturuyor bir bakıma. Bu olumsuzluk
zamanla içselleşip genelleşiyor, tüm iyi
insan olma kodlarımızın değişmesine
yol açıyor. Bu nedenle “kurnazlık ile
zekânın yer değiştirdiği böylesi kötüye
kullanımlarda ahlâkın zayıflaması da
kaçınılmaz” diyor Cengiz ve devam
ediyor “Kurnazlığı zekâ yerine koyup
ödüllendiren kültürler hiçbir zaman
kalıcı başarılara ulaşamazlar.” Ben de
ekliyorum: Kurnazlık, iyi insan yaratmanın
ve Fair-Play’in baş düşmanıdır.
Liyakatin yerini sadakat almaya
başladıkça, o toplum gerçekliklerden
kopar ve toplumsal gerileme filizlenir.
Bu ise hayatın tüm alanlarında ulusal
ve uluslararası rekabette geride kalmak
anlamına gelir. Bu bağlamda Recep
Cengiz liyakatin “yasal ve ahlâksal”
bir zorunluluk olduğunun altını çiziyor.
Liyakatin olmadığı merciler, toplumu
yönlendirmeye başlayınca, doğal olarak
yaşamsal kalite kaybı da oluşmaya
başlar. Bunu en iyi sosyal yaşamımızda
ve spor-futbol örgütlenmemizde
yaşıyoruz.
Liyakatsizlik yaşamın her alanında
kriz üreten patolojik bir olaydır aynı
zamanda. Kriz sporda, ekonomide,
politikada, finansmanda, yönetimde,
kısaca soluklandığımız her alanda olabilir.
“Kriz” diyor Cengiz, “Ekonomik yönden
güçsüz insanlar için alışılmış düzenin
dışında sürdürülen yıpratıcı ve çaresiz
bir hayattır.” Ne kadar güzel ve özlü bir
tanım olmuş. Yani sözün özü “Liyakat
yerini sadakate terk edince, kriz ilk
önce yoksulu vurur” diyor Cengiz.
İyi insanlar, toplumun yararına iyilik ve
güzellik katar. Toplumsal gelişime katma
değer sağlarlar. Bunun için de toplumsal
değerleri önceleyen insan yaratmak her
toplumun en ulvi amaçlarından birisidir. O
zaman yapılacak tek şey var: Yaşamımızı
toplumsal Fair-Play temelleri üzerinde
kurmak ve kurgulamak.